3 Eylül 2009 Perşembe

INGLOURIOUS BASTERDS


PİJİN ŞEREFİLİ DÖNÜŞÜ

Filmleri sever misiniz? Ben çok severim. Zaten sevmeseydim oturup da filmler hakkında burada zırvalamazdım. Filmleri severim, filmleri seveni daha çok severim, filmleri seven yönetmenleri ise en çok severim. Çünkü film sevenler kulübünün bazı üyelerinin sinema denen yüce varlığa hizmet ettiğini görmek ve izlemek fiilinin edilgenliğinin yanında yönetmek fiilinin aktiliğinde bir rol oynadığını görmek benim gibi bir haremağasını bile mutlu eder. Ama bu filmsever yönetmenlerden birine karşı bu sevgiden bende eser yoktu. Kim mi? Tabii ki Tarantino. Çünkü QT'de bir sinema severe yakışmayacak kötü bir özellik vardır: Sevdiği filmlerin ırzına geçme. QT aslında bir kadınla aşk yapmasını bilmez, aşkı tecavüz etmek zanneder. Kill Bill'de eski uzakdoğu dövüş filmlerinin, Death Proof'da B tipi trash filmlerin üstüne cila çekip yeni bir türü var ediyormuş gibi bir hava yaratır. Üstüne bir de seyircilerin bu saydığım türdeki filmlerden ömür billah hazzetmemesine rağmen QT'nin bir tarafı değince altın muamelesi yapması nefret katsayımı iki ile çarpar.
Amaaaa, Inglourious Basterds'a gelene kadar durum buydu. Halen de bu fikrimden 180 derece dönüş yapmış değilim ama acaba sapık yönetmenimiz gerçek aşk yapmanın nasıl birşey olduğunu öğrenmeye mi başladı gibi bir umuda kapılmadım dersem yalan olur. QT bu filmde de sinema külliyatını fazlaca da kullanmış, hatta bunları da geçmiş araya David O. Selznick'ten Emil Jannings'e sıradan film izleyicisine anlam ifade etmeyecek bir sürü isim zikretmiş. Yine QT türleri karıştırmayı ihmal etmiyor. Nazi filminin üzerine kan sosuyla birlikte western müziği eşlik ediyor. Fakat bunları yaparken boyaları boca eden yaramaz bir çocuk değil de nerede ne renk kullanması gerektiğini bilen usta bir ressam olabileceğini bize hissettiriyor. Üstüne de İngilizce'den İtalyanca'ya dünya dillerini filminde konuşturunca dünya üzerindeki sinefillere selamını çakıyor. Bunlar olunca da QT'nin diplerdeki gerçek sinema sevgisinin ortaya çıktığını görmek beni bahtiyar ediyor.
Pijlik konusuna gelince, filmin tek piji varsa o da Hans Landa rolündeki Christoph Waltz'dır. Waltz'ın sırat köprüsünde ilerleyen, gerçek ile yapay arasındaki dengeyi bir an olsun kaybetmeyen oyununu görmeden ölen her sinema severin gözü kesin açık gider.