23 Mart 2010 Salı

BRIEF INTERVIEWS WITH HIDEOUS MEN - LIMITS OF CONTROL



BAZEN TUTSAK OLMAK DAHA İYİDİR

Her zaman özgürlüğü ve kişisel bağımsızlığı savunmaya çalışan biri olarak açıkçası bazen şüpheye düşmüyorum değil. Acaba sistemin evlatları olarak kurulu düzenin konformizmine esir olduğumdan dolayı mı böyle muallaka düşüyorum yoksa yeni çağda bağımsızlığın tanımı değişip yerini anlaşılamamazlık aldı. Ne kadar özgürsen o kadar anlaşılamaz mısın yoksa anlaşılamaz olduğundan dolayı bağımsızlıktan başka takılabileceğin bir kulp bulamadığındandır. Veya biz çok tutsak olduğumuzdan dolayı bağımsızları anlayacak gücü artık kayıp mı ettik. Niye böyle saçmaladım derseniz söyleyeyim, "Brief Interviews with Hideous Men" ve "Limits of Control" bağımsız filmlerini izledim ve hiç bi b.k anlamadım. Ve de anlayamayacağım. Bu sebepten BU BAĞIMSIZLAR ÜZERİNE HİÇBİR ZAMAN ZIRVALAYAMAYACAĞIM. Lütfen aranızda bağımsızlar varsa şu garip esirinize bir gün bunları açıklasın. Çünkü bu tutsak için anlamak bağımsızlıktan daha önce geliyor.

7 Mart 2010 Pazar

THE LOVELY BONES - GÖLGESİZLER



SEN EN GÜZEL DUYGULARIN KATİLİSİN

Sinema sanatının en çok sevdiğim özelliği diğer sanat dallarından beslenmesi ve fakat sonuçta hiçbirine benzememesi olmuştur. Sinema edebiyattan beslenir ama edebiyat değildir; müzikle haşır neşirdir ama müzik değildir; resmin, fotoğrafın vizyonundan bakar ama bunlar da değildir. Sinema kelimenin tam hakkıyla "sui generis" dir. İki rengin karışmasından oluşan farklı bir renktir. Bu diğer sanat dalları ile olan ilişki bazen doğrudan olur. "Lovely Bones" ve "Gölgesizler" de olduğu gibi sinema bir kitabı kendine rehber edenir ve ondan başka bir form olarak fışkırmaya çalışır. Kimi zaman bunu başarır, çoğu zaman ise saydığım bu iki film gibi eline yüzüne bulaştırır.
Lovely Bones' ın kitabını okumamış biri olarak cesurca ve küstahça şunu söyleyebilirim ki kitabı filmden çook daha iyidir. Çünkü iyi sanat eserinin garip bir büyüsü vardır. Görmesen de, duymasan da, okumasan da iyi eserin o efsununu hissesdersin. Kötü filmi ise izlediğinde hemencik anlarsın. Lovely Bones filmi açıkçası kötü bir film, fakat onu asıl suçlu yapan iyi olduğu her halinden belli olan, filmin her saniyesinde size hissettiren iyi bir kitabın hakkını verememiş, ona ihanet etmiş olmasıdır. Her karesinde o büyüklüğün bir volkan gibi patlayacağını bekleyip sonunda hüsrana uğramak bir izleyiciye edilen en büyük küfürdür.
Gölgesizler filmine gelirsek ise; kitabını okumuş ve hipnozundan kurtulamamış biri olarak filme söyleyeceğim tek laf Yazıklar Olsun' dur. Kaybedeceğini bile bile bir mücadeleye girişmek bazılarına göre kahramanlık olabilir ama bu durumda benim için sadece koca bir ahmaklıktır. Hasan Ali Toptaş'ın yarattığı o düşsel atmosferi David Lynch ve Andrei Tarkovsky gelse bile başaramazken kendisinin başarabileceğine inanmak, değil düş, kabus bile olamamaktır. Bu olsa olsa gidip mezarlığa işemekten farksız değildir. Ayrıca herşeyin doğru zamanda, doğru yerde ve doğru oranda kullanıldığı bir öyküyü alıp bu doğruları yanlış bir şekle sokmak sinema değil hilkat garibesidir.
Yukarıda dediğim gibi sinema diğer sanatlardan doğan yeni bir sanattır; bu yüzden filmler kitaplardan uyarlansa da kitaptan ayrı değerlendirmek gerekir demek bana da mantıklı gelir. Lakin, iyi bir kitaptan kötü bir film kadavrası çıkarsa bu mantık benim için bile işlemez. Söz konusu olan çok sevdiğim sinema olsa bile...