21 Aralık 2009 Pazartesi

7 KOCALI HÜRMÜZ


700 BEYGİRLİ NURGÜL

"7 Kocalı Hürmüz" filmi sona erdiğinde hissettiğim duygu neydi biliyor musunuz? Aşırı yorgunluk. İki saat deli gibi koşsaydım, sabahtan akşama amele gibi çalışsaydım eminim bu kadar takattan düşmezdim. Kabul ediyorum, Sadık Şendil'in bu eserinde yorulmamak imkansız. Malum bir yanda Hürmüz ve onun bitmek bilmez ergen çocuk azgınlığı, diğer tarafta her bir yerden, delik çoraptan fırlayan parmak misali bitiveren herifler. Filmde de hepsi 7 Cüceler gibi kardeş kardeş bir arada yaşamadığından hop biri çıkıyor diğeri kayboluyor; ikisi kapıdan girerken üçü bacadan çıkıyor. Olanda başta Hürmüz'e, sonra da benim gibi yaşlı seyircilere oluyor. İki gözüm önüme aksın eğer Oscar verebilme gücüm olsaydı, yeni bir kategori çıkartır ve " En Çok Ter Döken Oyuncu Oscarı" nı Nurgül Yeşilçay'a verirdim. Mübarek oyuncu filmde oynamak yerine bu enerji ile olimpiyatlara katılsaydı altın madalyaları beşi bir yerde yapıp çoktan boynuna takmıştı. Ama dediğim gibi, bir filmde bu kadar aksiyon fazladır. Tamam Hollywood filmlerinden aksiyon gırla gider ama Hollywood filmi der sineye çekeriz. Ama karşımızdaki tazecik Hürmüz olunca, izlediğimiz aşırı doping yüzünden imanı gevremiş beygirden farksız olmuyor.
Bunun dışında Hürmüz'de dikkatimi çeken birşey beni fazlasıyla şaşırttı. Hep düşünmüşümdür, ortada 7 koca olunca Hürmüz gözüme geçmiş zaman seks bağımlısı olarak canlanırdı. Fakat filmde -ve oyunda- tam aksine Hürmüz, abartmayalım ama, neredeyse bir frijit. Hürmüz'ün derdi ne aşk ne seks ne de para . Aşk desen, tam tabipte gerçek aşkı buldu derken evlendiğinin gecesi yeni herifleri avlama planları kuruyor. Seks desen, Hürmüz kendini koklatmamak için elinden geleni ardına koymuyor. Para desen, Hürmüz o cilve, o işve ve o güzellikle bir çok zengini ipe dizebilir ama o buun yerine berberi, bekçiyi seçiyor. Demem o ki, Hürmüz sadece iktidar olmak istiyor. Hürmüz'ü bir kedi gibi düşünürsek o sadece oyun oynayabileceği fareler istiyor. O yüzden köpeklerle hiçbir zaman işi olmuyor.
Son nokta olarak da filmin Türk sineması adına kaçan bir fırsat olduğunu not düşmek mecburiyetindeyim. Film gerçekten çok güzel bir müzikal olacakken ve bu potansiyeli fazlasıyla taşıyorken -bkz. Ejder-i Derya sahnesi- bu fırsatı büyük bir gafletle ve delaletle tepiyor ve sadece müzikli film olmakla yetiniyor. Bize de başka bir baharı beklemek kalıyor. Ne diyelim, kısmet artık sekizinci kocaya.

Hiç yorum yok: