6 Ağustos 2009 Perşembe

GRAN TORINO


BİR ARABADAN ÇOK DAHA FAZLASI

Baştan belirteyim Clint Eastwood'dan hiç hazzetmem. Ne Kirli Harry zamanları ne de spagetti westernleri ilgimi hiçbir zaman çekmedi. Özellikle yönetmenliğe ağırlık vermesiyle birlikte "büyük usta" nidalarının fazlalaşması ve en iyi yönetmen Oscar'ını Martin Scorsese'nin elinden kapması ona olan gıcıklığımı daha da arttırdı. Amaaa... Gran Torino dendiği gibi bir arabadan çok daha fazlası.. Film kusursuz değil, belki de gerçek hayatta hiç olmayacak bir öyküye sahip. Yabancı düşmanı, huysuz, ihtiyar bir keçinin bir zaman sonra düşman sandığının aslında dost olabileceğini görmesi gerçek hayatta ne kadar gerçekleşir derseniz çok zor derim. Fakat filmin sırrı burada ortaya çıkıyor ve izlerken bal gibi de olur diyebiliyorsunuz. Çekik gözlü oyuncuların rol yapamayışı da gözünüze komik değil sevimli geliyor. Ek Olarak da Clint Eatwood'un filmin ilk dakikalarından itibaren çizdiği huysuz ihtiyar karakterinin gerçekliğinin yüzünde oturması benim gibi anticilerinin çenesini kapatıyor. Hani derler ya kurt kocayınca köpeklere maskara olur diye, yalan. Kurt Eastwood kocasa da yine kurttur.

Hiç yorum yok: