31 Ekim 2009 Cumartesi

İKİ DİL BİR BAVUL


ORA'DA BİR KÖY VAR UZAKTA

Babil efsanesine göre, bir zamanlar insanlar tek bir dil konuşurlarmış. Ve aynı dili konuşan bu insanlar, Tanrı'ya kafa tutmak ve onun mertebesine erişmek için göğe kadar yükselen bir kule inşa etmeye başlamışlar. Bunun üzerine Tanrı bu işe çok öfkelenmiş ve yapılan bu kuleyi bir daha hiç yapılmamak üzere yerle bir etmiş. İnsanların bir daha böyle bir işe cüret etmemesi ve birbirilerini hiç anlamaması için de dünya üzerindeki dilleri ortaya çıkarmış. O günden bugüne de insanlar birbirini hiçbir zaman anlayamamış. Fakat kendinden hep iyi şeyler gelmesini beklediğimiz Tanrı niye böyle birşey yapmış? Eğer bir insan kendini anlatmak için, anlaşmak için ve anlaşılmak için en büyük silahı olan dilden yoksunsa o zaman elinden ne gelir?
Yukarıda sorduğum bu sorular "İki Dil Bir Bavul"u izlerken aklıma geldi ve cevaplarını galiba uzun bir zaman hiç bulamayacağım. Filmi izlerken gördüğüm ve anladığım iki şey vardı. Birincisi bu coğrafyada yaşayan herkes masum. Şehrinden ülkesindeki başka bir yer olan ama bura değil de ora sayılana giden Emre öğretmen, kötülükten ve hayattan nasibini halen almamış Zilkif de, sen de, ben de hepimiz masumuz. İkincisi ise hepimiz suçluyuz. Sen de ben de... Emre öğretmeni bu çıkmaza soktuğumuz için, Zilkif' e bu sefaleti yaşattığımız için. Aslında "gitmesek de kalmasak da o köy bizim köyümüzdür." diye söylenenin aslında bir masal olduğunu bilmediğimiz için.
Bunun dışında bazı filmlerin aslında bir hekim vazifesini üstlenebileceğini; önemli olanın yaraya basıp daha da kanatmak değil, yaradaki iltihabı temizlemek ve onu merhemle sarmak olduğunu gördüm. Filmlerin dünyayı değiştiremeyeceğini, insanların dünyayı değiştirebileceğini; fakat filmlerin insanları değiştirebileceğini gördüm. Ve de istersek tek bir dili oluşturabileceğimizi, kuleyi yeniden inşa edilebileceğimizi ve bu sefer Tanrı'nın insanların yanında olabileceğini gördüm.

Hiç yorum yok: