25 Ekim 2009 Pazar

UP


İSTİKBAL GÖKLERDEDİR

Gwyneth Paltrow bir keresinde bir röportajında kendi filmi bile olsa süresi uzun filmleri sinemada izlemeyi sevmediğini ve 2 saaten uzun filmlerin kendisini daralttığı türünde bir cümle gevelemişti ağzında. Tıpkı yaptığı yanlış film tercihleri gibi bu konuda da kendisiyle pek uzlaşamıyoruz. Ben tam tersine, süresi 2 saatten az olan filmleri sinemada izlemeye tenezzül etmem. Diğer türlü, kendimi kazıklanmış gibi hissederim. Sinema salonu denen o karanlık cennette ne kadar vakit geçirirsem benim için o kadar iyidir. Sırf bu yüzden 3 film birden sinemalarının desteklenmesi taraftarı bile olmuşumdur. Yalnız süresi uzun diye de her filmi severim gibi bir sonuç da çıksın istemem. Çünkü bir film kötüyse süresinin uzunluğu ters etki yapar ve önemli olan boyu değil işlevidir diye sayıklamaya başlarsınız. Bunları niçin mi anlatıyorum; " Up " filmine gelebilmek için tabii ki. Filmi izlemeden önce süresinin 90 dakika olması açıkçası canımı birazcık sıkmıştı; ne de olsa söz konusu olan bir Pixar animasyonu ve Pixar söz konusu olunca size saatler az gelir. Bu hislerle filmi izledikten sonra farkettim ki aslında süre bazen o kadar da önemli olmayabilir. Eğer bir film ne yaptığının farkındaysa ve size az gibi gözüken sürede kusursuz bir şekilde bunu başarıyorsa diyecek hiçbir sözünüz kalmıyor. Nasıl ki bir yemeğin zevkini çıkarmanın belli bir süresi varsa ve saatler boyu yemek yemek bir zevk değil de bir işkence ise, " Up " bu durumda zevkini son kertesine kadar yaşadığınız ve tadını asla unutamayacağınız o muhteşem yemek oluyor. 90 dakikayı geçin, filmde yaklaşık 4 dakikayı bulan bir aşk ve yaşam hikayesi bölümü var ki, o 4 dakika size bir ömür süresinden bile çok değerli olabiliyor. Bu sebepten dolayı bile, günümüzde meramını filmlerinde anlatmayı beceremeyen sinemacılara ders niyetine izletilmesi gereken bir film olup çıkıyor.
Süre bahsini geçersek, " Up " gerçekten kusursuz bir film. Kusursuzluğunun sebebiyse nerede ne yapması gerektiğini çok iyi bilmesinden kaynaklanıyor. Güldürmesi gereken yerde güldürüyor, duygulandırması gereken yerde kalbi tam ortasından vuruyor. Ek olarak filmlerdeki huysuz ihtiyar, yaramaz bücür ve konuşan hayvan tiplemelerinden ölesiye nefret eden beni bile döndürebiliyor ve bu karakterlere deli divane olmamı sağlayabiliyorsa, üstüne de filmden önce size başlangıç niyetine kısa bir animasyon harikası da sunuyorsa, bu film karşısında; zafer nidaları eşliğinde şapkamı yukarılara fırlatmaktan başka bir seçenek bana kalmıyor.

Hiç yorum yok: