25 Ekim 2009 Pazar

LA CIOCIARA - KLUTE - LA MARIEE ETAIT EN NOIR




SİNEMA KADIN İÇİN VARDIR

Filmleri sevmek için bir sürü sebebimiz vardır. Bazen konusu hoşumuza gider, bazen yarattığı atmosfer, bazen de filmde çalınan bir şarkı... Ama benim için değişmez bir kural vardır. Bir filmde eğer kadın yoksa o film ömür billah kapımdan içeri giremez. Bundan sebeptir ki western türü filmlere hep uzak kalmışımdır. Ortalıkta kadın karakter yoksa ve onun yerine erkekler ve atlar cirit atıyorsa ben ne yapayım o filmi. Sinema bir sanat dalıysa ve sanatta en önemli dertlerden biri estetikse, sorarım size, bu estetiği kadın mı sağlar yoksa erkek mi ? Kadın dediysem de yanlış anlasılmasın; istediğim dolgun göğüsler, sütun gibi bacaklar değildir (onlar da olsa iyi olur ama). Malumunuz kadın var kadıncık var. Benim bahsettiğim kadın gibi kadınlardır. İyi- kötü, güzel- çirkin olmaları farketmez. Çünkü gerçek bir kadının sizi ömrünüz boyunca avuçları arasında tutması için bunlara gerek yoktur. Bu kadın nehirden çıkan ve toplu sayılabilecek bir Neriman Köksal olur, bazen sizi sırtınızı döndüğünüz anda gözünü kırpmadan hançerleyebilen Suzan Avcı ya da " Daha önce rastlaşacaktık." diyen bir Türkan Şoray olur.
Kadının adı olmadığı gibi milliyeti de olmaz. " La Ciociara " da kızını savaştan kurtarmak için yollara düşen bir İtalyan dilber olur; " Klute " da bir anda kendini bir cinayet planının tam ortasında, daha önce hissetmediği duyguların karşısında, bir yandan sevilmek diğer yandan nefret edilmek isteyen bir Amerikalı fahişe olur; " La Mariée était En Noir " da nikah günü kocasını sebepsiz yere öldürenlerin peşini intikam amacıyla bırakmayan, bir an olsun soğukkanlılığını kaybetmeyen ve her düşmanı için ayrı sürprizler hazırlayan, sarı yerine kara rengini tercih eden bir Fransız dulu olur. Lafın özü, hepimize göre bir kadın vardır. Siz yeter ki kapınızı açık bırakın.

Hiç yorum yok: