19 Şubat 2009 Perşembe

MILK


SÜT BEYAZ, HAYAT SİYAH

Mevlana'nın önemli bir sözü vardır: 'Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.' Anlamlı bir söz. Ve bir o kadar da uygulaması zor. İnsan kendi aslı olmak ister fakat çok azı bunu başarır. En yakınlarınızdakiler buna engel oluşturur, en uzağınızdakiler bunu istemez. Kurallar bir taraftan peşinizdedir, yasaklar ensenizde. Ama en zoru da kişinin kendi elleriyle ördüğü ağları parçalamasıdır. Eğer tüm bu engelleri aşmayı bilirse kişi o zaman birşeyler olur. Hiçkimse olmaktan çıkıp birkimse olmaya başlar. Tıpkı Harvey Milk gibi.
Halkın oylarıyla seçilmiş, gerçek kimliğini gizlemeyen ilk eşcinsel politikacı Harvey Milk'in yürüdüğü bu zorlu yolun hikayesi olan bu filmde bir çok konu dağılmadan ve bir bütünün parçaları şeklinde anlatılmış. İlk olarak film bir inat hikayesi. Harvey Milk sıradan biriyken, kendisinin de üyesi olduğu eşcinsel toplumun görmezden gelinmesine karşı çıkıyor. Sadece San Francisco'da Castro sokağında rahat olması onun için yeterli değil. New York'da da, Kansas'da da rahat olmak istiyor. Sadece kendisinin değil diğer eşcinsellerin de rahat olmasını istiyor. Tıpkı diğer 'normal' sıradan insanlar gibi. Ve kendi haklarının bir gün değil de şimdi savunulmasını istediği için seçimlere giriyor. İlk denemesinde başarısız oluyor. İkinci ve üçüncü denemelerinde başarısız olduğu gibi. Ama yılmıyor. Ve sonunda başarıyor. Bu noktada film iki önemli şeyin altını çiziyor. Birincisi kurulu iktidar düzeninde, öteki olan insanlar benimsenmek istiyorsa kendilerinin birşeyler yapmasıyla olur. Çünkü hiçkimse pastasını paylaşmak istemez. Ve kendinizin burada olduğunu göstermek istiyorsanız elinizden geleni yapmalısınız. Gözler kapalıysa kulak deliğinden girecekseniz, kulaklar tıkalıysa başka bir delik bulacaksınız.
İkinci olarak da eğer hiçkimse değil de bir kimse olmak istiyorsanız, elinizi taşın altına koyacaksınız. Çünkü sizi kurtarmasını beklediğiniz kahraman hiçbir zaman gelmeyebilir. Ayrıca o kahramanın siz olmayacağını kim bilebilir ki? Kahraman olmak için de iki şey gereklidir. Kendiniz olmak ve yangını başlatmak için bir kibrit.
Tüm bu mesajlarıyla birlikte, 'Milk' sinemasal açıdan da çok doğru bir film. 'Can Dostum' gibi pek sevmediğim popüler bir filmden sonra farklı sulara yelken açan ve yine çok sevmediğim 'Gerry' gibi filmler yapan Gus van Sant bu filmle 'My Private Idaho' düzeyine tekrar ulaşmış. Yönetmenin gerçek ve kurgusal görüntüleri harmanlaması ve hangisinin gerçek hangilerinin film görüntüleri olduğunu izleyicinin kimi zaman kestirememesi takdire şayan. Oyunculuğu bana hep itici gelmiş Sean Penn bu rolüyle itici olmasına rağmen istediğinde çok iyi bir aktör olduğunu göstermiş. Tüm bunların yanısıra filmin benim için iki önemi daha var: Emilie Hirsch'in gelecek yılların büyük oyuncularından biri olabilecek mayaya sahip olduğunu görmek ve filmin adeta ruhunu oluşturan, konunun geçtiği dönemi yaşatan, kopyası değil de aslı olan kusursuz sanat yönetimi.

Hiç yorum yok: